15 Kasım 2012 Perşembe

Hiperaktif çocukların dramı


Bu sorunu çok yakınımdaki kişilerde yaşamış olduğumdan yayınlamak istedi.

Sabah haber bülteninde bir pedagog "yaramaz" kelimesinin sözlükten kaldırılması için Türk Dil Kurumu'na başvurmak gerekiyor diye bir ifade kullanmıştı... Cidden herkes tarafından farklı anlamlarda kullanılan bu kelime beni de rahatsız eden bir kelime...

Hiper aktif ve odaklanma sorunu yaşayan çocukların her birinin ayrı ayrı muhteşem bir özelliği bulunduğunu ve bu özelliğin bulunup çıkartılması gerektiğini ifade ediyordu. Bir kalıp insan yetiştirmeye meyilli bir millet olarak bence bunun değiştirilmesi gerekmekte. Hatta aynı pedegog artık aranan personellerde bu tür özelliklerin arandığını belirtmekte idi...

Bence günümüz çok ama çok önemli bir sorun...



Sanırım okul yılları en dramatik geçen çocukların başında, Albert Einstein gelir. Bilim dünyasının en zeki insanı olarak kabul edilen Einsten’in eğitim yaşamı tam bir dramdır.































Hiperaktif bir öğrencidir Albert. Kıpır kıpırdır, bir türlü yerinde duramaz. Öğretmeni ders anlatmaya başladığında canı sıkılır, onu bir türlü takip edemez. Hocası sosyal bilgiler, coğrafya anlatırken Albert bu konulara dikkatini veremez. Zira onun aklı sosyal bilgilere değil, fiziğe ermektedir. Matematik onun için bir haz kaynağıdır. Ama öğretmeni kafayı takmış ya, sırf onun iyiliği için ve öğrensin diye devamlı ceza vermekte, aşağılamakta, küçük düşürmektedir…
Sonunda babasını çağırır ve “Çocuğunuzda ‘dikkat eksikliği ve hiperaktivite’ bozukluğu var. Dersleri öğrenemiyor. Diğer öğrencilerin öğrenmesine de engel oluyor. Onu daha basit bir okula yazdırsanız iyi olur.” diyerek Albert’i okuldan uzaklaştırır.
Oğlu için üzülen baba, onu askerî okula verir. O dönemde askerî okullar, işe yaramayan çocukların ‘Hiç olmazsa asker olsun’ diye gönderildikleri yerlerdir.
Askerî okulda derslere başlayan Albert’i yeni öğretmeni keşfeder. Albert normal bir çocuk değildir, üstün zekalıdır. Hiperaktivitesi de üstün zekasının bir sonucudur. Zira üstün zekalı çocukların birçoğu zaten hızlıdır, hiperaktiftir. Ve bu çocuklara öğretilmeye çalışılan konular ilgi çekici değilse “dikkat eksikliği” zannedilen bir ilgisizlik de görülmektedir…
Batı dünyası geçmişte üstün zekalı çocuklara “zihinsel engelli” muamelesi yaparken aynı dönemde Osmanlı’da “Enderun mektepleri” vardır. Ender çocukların, yani üstün yetenekli çocukların gittikleri okullardı bu okullar…
Bu okulların en önemli özelliği, çocukların bir türlü yerlerinde duramıyor oluşları idi. Hatta enteresandır, eğitimciler üstün yetenekli çocukları bulabilmek için köy ve kasabaları gezer, çocukların saçlarını sıfır numara ile traş ederlerdi. Çünkü kafasında kırık, yarık olan çocukların üstün yetenekli olma ihtimali vardı da onun için. Zira bu kırık ve yarıklar, onların hareketli olup sağa sola koşup çarpmalarından kaynaklanmıştır diye düşünülmekteydi.
Tarihte ne kadar önemli kişi varsa her birisinde hiperaktif bir hâl görmek mümkündür. Mesela, İstiklal Marşımızın şairi merhum Mehmet Akif Ersoy bir türlü yerinde duramayan ve mahalleliyi canından bezdirmiş bir çocuktur. Necip Fazıl Kısakürek de büyük bir enerji deposu gibi bir türlü dur durak bilmezdi. Atatürk de üstün yetenekleri daha çocukluk yıllarında keşfedilmiş hiperaktif bir çocuktu. Aynı dönemde yaşamış olan Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de hiperaktif bir çocuktu. Öyle ki kendisini durduramadığı için, bırakın yerleri, minarelerin tepesinde yürüyordu…
Ama bu çocuklar çevresi tarafından yeterince anlaşılamadığı için genellikle şımarık, yaramaz, beceriksiz olarak tanınırlar.
Halbuki hiperaktif bir çocuğunuz varsa dünyalar sizin olması gerekir. Ondan ne olmaz ki… Belki bir dünya lideri… Kimi zaman bir bilim adamı… Kimi zaman da gelmiş geçmiş zamanların en büyük sporcusu… Tıpkı Londra Olimpiyatları’nda 15 altın madalya kazanan, 39 dünya rekoru kıran ve olimpiyat tarihine ‘’tüm zamanların en iyi yüzücüsü’’ olarak geçen Amerikalı Michael Phelps gibi…
Biz ülke olarak olimpiyatlardan 1 tek altın alsak zil takıp oynayacağız ama 27 yaşındaki bir delikanlı tek başına 15 altın madalya aldı…
Ancak Michael’in de eğitim yaşamı her hiperaktif çocuk gibi acıklı bir dram içeriyor…
Daha 7 yaşındayken yerinde oturmuyor, dersleri dinlemiyor. Sonunda öğretmeni “beni anlamıyor” diye Michael’in annesini okula davet ederek şu utanç dolu sözcüğü kullanıyor: ‘’Üzgünüm ama Michael hayatında hiçbir işe yoğunlaşamayacak kadar başarısız bir çocuk.”
Batıda böylesi trajedilere tek tük rastlanırken, ülkemizdeki durum içler acısı. Zira Türkiye üstün yetenekli çocuklar açısından bulunmaz bir altın madeni gibi.Maalesef çocuğu tanıma yeteneği olmayan öğretmenler, beş dakikalık psikiyatr görüşmeleri ve ilaç sektörünün teşvikleri ile koca bir milletin üstün yetenekli çocukları “Bundan hiçbir şey olmaz” denilerek harcanıyor, ilaçlanıyor…
Sizi bilmem ama bu çocukların düşürüldükleri durum benim çok zoruma gidiyor...
06.08.2012


Yazan: Adem GÜNEŞ

Hiperaktif çocukların dramı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.. Katılımınız için çok teşekkür ederim..
Siz iyisimi yine gelin bekliyorum :)